Bu şehir beni her gidişimde etkileyecek biliyorum. Kurşun izleriyle dolu binalar, sanata ve eğitime önem veren genç nesil, çoğu Türkçe konuşan esnaf, şehre has o dinginlik bizi değişik duygulara sürüklüyor. Çok yakın geçmişte burada yaşananlara bir kez daha derinden, çok derinden üzülüyoruz. Şimdiden diğer seyahatimizi planlıyoruz Saraybosna'ya. Hazır vizesiz gidilebiliyorken gidelim, başçarşıyı gezelim, köprülerinde yürüyelim, bol bol börek yiyelim, ..
Balkanlar turumuzda Saraybosna ilk durağımızdı. Otelimiz çok merkezi bir yerde olduğu için hiç araba kullanmadık. Küçücük bir şehir zaten, her yeri yürüyerek gezebilirsiniz. Sadece Tünel ziyaretinde ihtiyacımız oldu arabaya.
Zlatna Ribica (Gold Fish)
Zaman yolculuğu yapabileceğiniz bir yer burası. Biz çok tesadüfen keşfettik. Burada bişeyler içmeden Saraybosna'dan gitmeyin. Fakat rezervasyon şart. Tito caddesinden sönmeyen ateş anıtına gelince yol ikiye ayrılıyor. Sol taraftan devam edin, ilk soldaki sokağa dönün. Kapısını bile 10 dk inceledik.. Ha bir de ihtiyacınız olmasa bile tuvalete girin :)Buregdžinica Bosna
Forsquare'den puanları değerlendirerek bulduk. Aşırı beğendik. Kıymalı, peynirli, patatesli ve ıspanaklı çeşitleri var. İsterseniz yoğurtla servis ediyorlar. Tadı damağımızda hala..
Bunların dışında meydandaki tüm kafeler keyifli, yorulunca dinlenmek ve kalabalığı izlemek iyi geliyor. Milyatsaka nehrinin üzerindeki kafeler de tercih edilebilir. Genel olarak fiyatlar çok uygun. Köftelerini abartıldığı kadar iyi bulmadım sadece.Yani oldukça lezzetlilerdi tabi ama daha iyilerini yedim Türkiye'de. Bir de kaymak sorunsalı var :) Kaymak Bosna'da süzme yoğurt, Makedonya'da çökelek peyniri gibi birşey. Yoğurt isterseniz heryerde ayran gelecektir.
Sebil
Başçarşının sembolü. Arkasında uçuşan güvercinler, onlara kah yem atan kah kovalayıp havalandıran fotoğraf meraklıları, merdivenlerine oturarak poz vermek için sıra bekleyen turistler sayesinde hep hareketli. Her daim cıvıl cıvıl. Suyu da gayet güzel. Bir rivayete göre buradan su içen Saraybosna'ya tekrar gelirmiş. Ben geçen sefer içmiştim, testi geçti sanırım. Ama sağlamasını 3. de yapacağız :)Başçarşı
16. yüzyılda yapılmış. Avrupa'nın ortasında İslam kültürü ve Osmanlı esintisinin bu denli canlı halini görmek değişik geliyor bize. Çarşının neredeyse tamamı Hacı Hüsrev Vakfı'na ait. Bu çarşı Bosna savaşı sırasında Sırpların önemli hedeflerinden biri olmuş.Hacı Hüsrev Camii
Bey cami olarak da biliniyor. Mimar Sinan tarafından yapılmış. Savaş sırasında neredeyse tamamen yıkılmış, aslına uygun olarak tekrar inşa edilmiştir. Başçarşı'da bulunuyor elbette :)Latin Köprüsü
1. Dünya savaşının başladığı yer. Aslında suikast köprünün karşısındaki sokakta gerçekleşmiş. Sırp milliyetçisi tarafından hedef alınan Avusturya-Macaristan veliahtı Ferdinand ve hamile eşinin ölümü tüm dünyayı bir anda içine çekiveren bir savaş doğurmuş.Bosna Hersek Ulusal Kütüphanesi
Bizim otelimiz bu binanın arkasındaydı hemen, dolayısla günde en az 2 kere görüp yüreğimizi acıttı. Tünelde izleyeceğiniz videoda binanın nasıl yandığını görebiliyorsunuz. Simsiyah dumanlar, kül olan kültürel miras..Vječna vatra (Sonsuz Ateş – Eternal Flame)
2. Dünya Savaşı'nda ölen sivil ve askerilerin anısına yakılmış bu ateş sonsuza kadar sönmeyecek. Mareşal Tito ve Ferhadiye Caddelerinin kesiştiği yerde.Moriça Han
Moriça Han da Başçarşı’da yer alan önemli yapılardandır. Halen Gazi Hüsrev Bey Vakfı’nın malı olan Moriça Han’da bir kahve molası verebilirsiniz ve otantik dükkanlara göz gezdirebilirsiniz.Umut Tüneli
Burası hakkında yazılacak aslında çok fazla şey var ama kalemim o kadar kuvvetli değil. Lütfen gidin, görün. Belgeseli izleyin. Gezimizin en duygusal anları burada yaşandı, 6 kişi o gün kendimize gelemedik :(Mostar Köprüsü
Biz arabayla Karadağ'a geçerken uğramıştık. Bosna otogarından buraya otobüs bulabilirsiniz.Neretva nehri üzerindeki bu köprünün hikayesi de hüzünlü. Mimar Sinan'ın öğrencisin 1566 yılında yaptığı köprü, Sırplar Boşnak-Hırvat savaşında bombalayıncaya kadar 427 yıl kullanıldı. Dev taşları, Neretva Nehri'nin sularına gömüldü. Mostar Köprüsü, yüzyıllar boyunca Bosna'da hoşgörü ve kültürel çeşitliliğin sembolüydü ve 427 yıldır ayaktaydı. Şehrin Müslüman ve Hırvat kesimini birbirine bağlıyordu. Köprünün yıkımı, Mostar'ın çok uluslu mirasının reddedilmesi anlamını taşır. Unesco ve Dünya Bankası'nın desteğiyle yeniden inşa edilmiştir. Hatta taşlarının çıkarıldığı pasif durumdaki maden tekrar çalıştırılarak aynı ocaktan çıkarılan taşlarla yenilenmiştir.
Eskiden bu köprüden atlamayana kız vermezlermiş. Cesaret göstergesi olarak evlenme çağına gelen erkeklerin bu yükseklikten suya kendilerini bırakması beklenirmiş. Şimdilerde sanırım eğlence için ve cesaretlerini kendilerine kanıtlamak için yapıyorlar bu işi. Biz oradayken 2 kişi atladı, bana gerçekten tehlikeli göründü doğrusu..
Köprünün etrafında çok sayıda hediyelik eşya satan dükkan var. Alışveriş yapmak için ideal. Ayrıca köprüye bakarak kahve molası vermeyi de ihmal etmeyin.
Küçük bir ekbilgi; Bulutsuzluk Özleminin "Yaşamaya Mecbursun" şarkısı bu köprüyü anlatmaktadır. Yıllarca hiç özümsemeden dinlemişim, Yiğitalp köprünün üzerinde bize bu şarkıyı dinletince çok şaşırmış ve hüzünlenmiştim.
Blagaj Tekkesi
Mostar'a 12 km uzaklıkta bir kasaba Blagaj. Buraya ziyaretçileri çeken ise küçük bir mağaradan çıkan Buna Nehri'nin başındaki 1520 lerde yapılan tekke. Suyun rengine, tekkenin sudaki yansımasına hayran kalacaksınız. Yalnız fotoğraf çekmek ve tekkeye iyice yaklaşmak için restoranların arkasındaki patikadan ilerlemeniz lazım. Pişman olmayacaksınız. Hatta mağaraya kısa bir tur yapın kayıkla, Buna Nehri'nin kaynağından su için. Dünya işerinden soyutlanmak ve insanın kendisini sadece ibadete verebilmesi için daha uygun bir yer düşünemiyorum.. Huzur dolu bir yer burası.Bu gezi sonrasında söyleyebileceğimiz tek şey "Kalbimiz Saraybosna'da kaldı.." Umarım tekrar görebiliriz bu güzel şehri..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder